Cappadocia Ultra Trail 2021 CST (38K) Yarış Raporu
2019 yılında koşmaya başladığımda (lisedeki kısa mesafe deneyimini saymıyorum) aklıma patika koşusu etkinliklerine katılmak, ardından da Kapadokya takılmıştı. 2019’da Adım Adım ile Ankara’da antrenmanlara başladığımın ikinci haftası, birkaç kişi yarışa katılmıştı. O sıralar düz yolda 16km en uzun koşumdu, ve Salomon Cappadocia Ultra-Trail® 38km parkuru (CST – Cappadocia Short Trail) bana çok uzak bir hedef gibi duruyordu.
2020’de pandemi nedeniyle bireysel sürdürdüğüm patika koşusu antrenmanlarıyla 38 kilometrelik Kapadokya parkurunu hedefime koymuştum. Sanırım iyi de hazırlanmıştım ancak yine pandemi nedeniyle 2020 için etkinlik iptal edildi. Ben de 2021 için gözümü 63K (CMT – Cappadoccia Medium Trail)’ya dikmiştim.
2021 Nisan’ında sol kalf kasımda (gastrocnemius) yaşadığım sakatlık nedeniyle 63K için hem iyileşecek hem de hazırlanacak vakit kalmamıştı (Ancak Temmuz ayında antrenmanlara dönebilecektim). Üstelik, iyileşme sürecinde beden ağırlığımda da belirgin bir artış olmuştu. Bu nedenlerle, birkaç deneyimli koşucu arkadaşıma da danışarak, hedefimi tekrar 38K parkuruna değiştirdim.
Detaylı, kapsamlı bir antrenman programı (uzun patika koşuları, yokuş tekrarı antrenmanları, bisiklet ile cross-training, pilates ve güçlenme antrenmanları) ile yarışa hazırlanmıştım ama hem sol kalf kasım hala biraz zayıftı, hem de genel dayanıklılığım istediğim düzeye gelememişti. Bu nedenle hedefimi, yarışı sakatlık olmadan, 7 saatlik sınır süre içinde bitirmeye değiştirdim. Ayrıca burada “İyilik Peşinde Koş”acaktım. Koşuyu KODA (Köy Okulları Değişim Ağı) Derneği‘nin ilk kez bir köy okuluna atanan öğretmenler için yapılan mentörlük projesi yararına yapıyordum.
Kit dağıtım ve fuar alanı çok iyi düzenlenmişti. Yarış da fuar alanının çok yakınından başlıyordu. Kit alımı sırasında bir fotoğraf alanı gördüm. Birkaç yıl önce fotoğrafçı Alexis Berg‘in yaptığı ultra öncesi-sonrası projesinin bir uygulaması varmış. Ultra mesafe koşmayacak olsam da, gelirin bir STK’ya bağışlanacağını öğrendiğimde hemen ödememi yapıp, fotoğrafımı çektirdim.
Bu yıl, ilk kez takım yarışları da yapılacaktı. 38K boyunca her CP arasında kalan toplam 3 kısım, farklı koşucular tarafından koşulabilecekti. Benzeri 63K için de vardı.
Başlangıç alanında, koşucuların son yıllardakı ITRA kayıtlarına göre bir gruplandırma yapılmış ve cepler oluşturulmuştu ve iyi düzenlenmişti.
16 Ekim 2021, sabah saat 10:00’da, Ürgüp’ten koşmaya başladık
İlk 1-2 km boyunca epeyce dik bir yokuş olduğunu bildiğimizden, Işıl, Yekta ve Mert ile anlaşıp yarışa çok yavaş koşarak başladık. Ayrıca 11.2nci kilometredeki ilk kontrol noktasına 352m yükseklik kazanarak gidecektik.
İlk 6-7 kilometrenin içinde çok dar kaya geçişleri var. Herkes buralardan çabuk geçemediği için, dar geçişlerde ciddi yığılmalar sık sık beklememize yol açtı. Hava sıcaklığı yer yer 31 santigrat dereceyi buluyordu.
Yaklaşık bir saat geçtikten arkadaşlarımdan izin alarak biraz hızlandım.
Çok yokuş olmadan biraz fotoğraf çekeyim dedim..
İlk kontrol noktasına (İbrahimpaşa – 11.2km) 1 saat 46 dakikada geldiğimde, kendimi iyi hissediyordum. 20ml keçiboynuzu özü tüketmiştim. Hemen sularımı doldurdum, 2 tuzlu kraker yedim. Daha arkadaki ceplerden yarışa başlayıp, belli ki hızlı gidip, çoktan kontrol noktasına gelmiş ve epey zorlanmış (kramp v.s.) bir iki arkadaşla karşılaştım. Ancak ciddi bir durum yoktu iyi ki..
3-4 dakikalık bir duraklamadan sonra, tek başıma koşmaya devam ettim.
Zirveyi (1460m) aştıktan sonra kontrolümü de yitirmeden yokuş aşağı rahat bir tempoyla koşmaya devam ettim. Ancak bir noktada artık yavaşlayıp fotoğraf çekmesem olmazdı.
Yer yer kısa mağara geçişleri var. Epey kısa boylu olan benim için bile fazla eğilmek gerekebiliyor.
İkinci kontrol noktasına (Göreme – 23.8km) 3 saat 42 dakika ile vardığımda karnım rahatsız etmeye başlamıştı beni. Sularımı yine bitirmiş, ve 40ml daha keçiboynuzu özü tüketmiştim sanırım. Bir soda içip ihtiyaç gidermeye koştum. Sularımı tekrar doldurma, tuzlu kraker ve dinlenmeyle geçen 19 dakikalık sürede, karın ağrım geçmişti ve ayaklarım artık hafiften ağrımaya başlamıştı.
Dinlenme sırasında tekrar koşmaya hazırlanan, bu parkuru daha önce de koşmuş olan Hande ile karşılaştım. Bana “Asıl yarış şimdi başlıyor” dedi. İlerleyen saatlerde, ne demek istediğini daha iyi anlayacaktım.
Kontrol noktasında karşılaştığımız Gültekin ile birlikte koşmaya başladık. Bundan sonra genel ortam bozkır ve kayalık. Gölge hiç yok. Çoğunlukla volkanik lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların yağmur ve rüzgarla aşındırdığı, sert ve parlak kaya üzerinde koşuluyor.
Gölgede ölçülen sıcaklık 26-28 santigrat derece düzeyinde seyretse de, güneşin tepede (ve yerden de yansıyarak) parlamasıyla kısa bir süre içinde çok susamaya başladım. Yanımdaki 1 litre suyun varış noktasına kadar yetmeyeceği endişesi başladı. İşte o anda, kontrol noktasında dinlenirken su içmediğimi farkettim. Bunun ne kadar ciddi bir hata olduğunu daha sonra görecektim.
Bir noktada yavaşlayarak Gültekin’den geri kaldım. Kilometrelere yayılan hafif (!) bir tırmanışta daha başıma ne gelecek bilemiyordum. Bir noktada, başta birlikte koştuğumuz Mert beni sakin bir tempoda geçti. Çok rahat ve kontrollü gidiyordu. Sevindim 🙂
Yavaş yavaş sol kalf kasındaki zayıflık kendini hissettirmeye başlamıştı.
5 saat 15 dakika geçmişti ve hava ısınıyordu. Bundan yarım saat sonra, suyum tükenmiş, hava iyice ısınmış (gölgede 31 derece) ve tırmanış sürüyordu. Suda erittiğim elektrolit tozları bitmişti. Keçiboynuzu özü de su bittiği için kullanım dışı olmuştu. Bu bölgede kayaların üzerindeki patikalarda basamaklar oluşmuştu ancak aralıkları benim boyum için biraz uzundu. Bütün bunlar bir araya gelince, quadriceps kasları kramplarla tanıştı.
Biraz yürüyüp, biraz oturuyordum artık. Aklıma fotoğraf çekmek gelmiyordu.
33.5 km geçtiğinde bir tesis gördüm ancak ters taraftaydı. Sanırım orada su desteği sağlanmış organizasyon tarafından ancak öyleyse bile ben geldiğimde (6 saat 15 dakika) sular doğal olarak bitmişti. Yanımda getirdiğim tek jel paketini (su olmamasına rağmen) tükettim, biraz direnç kazandırır umuduyla.
Bundan sonrası hayal meyal. Saatimin yaptığı kayda bakılırsa, yokuş aşağı yerlerde koşabilmişim.
Son tırmanışta, saatim tahmini varış zamanımı 17:01 gösteriyor (cut-off 17:00), susuzluğa kas krampları karışıyor yürürken bile, ve 1.5 km kala, yarışı bitirmiş ve kimi bulursa toparlamak için ters yönde koşan sevgili Oktay görünüyor. Diyor ki
- Oktay: “Abi! Cut-off’a kalacaksın! Koş!”
- Ben: “Kramplar çok fena, koşamıyorum!”
- Oktay: “Haydi nazlanma! Koşmazsan geçmez kramp!”.
Bedenim koşarmış gibi yapıyor. Herşey sanki ağır çekim. Ardından:
- Oktay: “Şu yolu geç trafik açılmadan, sonrası yokuş aşağı, sakın durma”
ve arkadan gelen başkalarını toparlamaya koşuyor. Oktay’da da alışkanlık oldu. Yarışı erken bitirip, böyle mekik koşuları yapıyor sıklıkla 😀
Uyanıyorum!.. Ve diyorum ki “İnişler benim işim!”. Son yokuşu 4:30 dk/km tempo ile kramplar tamamen kaybolmuşçasına inerken yanlarından hızla geçtiğim diğer katılımcılara “Bana uymaya çalışmayın!” diye sesleniyorum, takılıp düşebilirler kaygısıyla. Toplam 6 saat 55 dakika 40 saniyede yarışı bitiriyorum.
Madalyamı aldığımı belli belirsiz anımsıyorum. “Suuu! Suuuu!” diye inlerken, birdenbire yanımda sevgili Buket belirdi. Beni kaldırıma oturtup elime 1.5 litrelik bir su şişesi verdi. Yanımda bekledi sağolsun. Gönüllülerin gönüllüsü Buket.
Nefesimi toparladıktan sonra yemek almaya giderken bir arkadaşımın ağlamaklı olduğu gördüm. Konuşacak hali olmadığı için uzun süre dizinden sakatlandığını anlayamadık. Ardından elastik bandajla sıkıca sardık.
Yemek almaya gittim ama ayakta durmak zor. Midem ne kabul edecek bilmiyorum. Mercimek çorbası ve biraz bulgur pilavı aldım. Arkadaşımızın yanında beklerken (hatırlayabildiğim kadarıyla Oktay, Sibel, Buket, Yurtsever vardı – gidip gelenler oldu galiba) çorbayı içtim ama bulguru yiyemedim.
Sonra birdenbire, “önce-sonra” fotoğraflarının çekildiği standı gördüm ve yarış sonrası fotoğrafımı çektirdim.
Bol su ve izotonik meşrubat tükettim. Çok fazla tuz kaybetmişim.
Yarıştan sonra otele doğru yürürken KODA Derneği’nin standına uğramayı atlamadım tabii. Açtığım kampanyada, tesadüf bu ya; 38km için 38 bağışçıya ulaşmış oldum.
Biraz da teknik konular. Kullandığım teçhizat:
- Ayakkabı: HOKA ONE ONE Speedgoat 4
- Çorap: Compressport Ultra Patika
- Kalf koruyucu: Compressport Calf R2 V2 V.2
- Şort: Salomon Exo Motion Twin Skin
- Koşu Yeleği: Salomon S/Lab 5 litre
- Tişört: Salomon S/LAB
- Şapka: Salomon Xa Compact
- Elektronik: Garmin Fenix 6x Pro, Garmin HRM Tri Nabız Bandı, Stryd ayak podu
Öğrendiklerim:
- İstasyonlarda, çokça su içmeyi ihmal etme
- İstasyonlarda yenecek ne var iyi bak. Patates varmış diyorlar, ben kaçırmışım (bol tuzla patates yesem muhtemelen bu kadar sorun yaşamayacaktım)
- Tuz tableti/hapı çok kritik. Ben çok terleyip çok tuz kaybediyorum
- Kalf kasının zorlanacağı yarışlarda, drop değeri düşük (Hoka One One gibi) bir ayakkabı yerine drop değeri yüksek (Salomon Ultra 3 gibi) bir ayakkabı kullanmak daha akıllıca
- Bitiriş zamanı başta olmak üzere, saate de aşırı güvenmemek gerek
Kısaca bir de hoşuma giden şeyleri yazayım:
- Üst düzey bir organizasyon
- Kusursuz parkur işaretleme
- Değişik aşamalarında bambaşka manzaralar sunan bir parkur
- Varış noktasında kapsamlı yemek çeşitliliği
Olsa daha iyi olur:
- Bence, erişimin kolay olması için, sağlık çadırı/hizmeti varış alanına en yakın olması gereken şey
- 38K CST parkuruna daha fazla fotoğrafçı 🙂